Yazan: Bahar ÖZHAN TAN, Fen Bilimleri Öğretmeni 

Bölüm 2

Son zamanlarda hayatıma dahil etme gayretinde olduğum bu kelimeyi tam da üzerinde düşündüğüm bir anda oğlum babasına söylediğinde, işte dedim: “Evet, yazımın başlığını buldum.” Ben onu ararken, o beni buldu.

Olabilir…
Söylerken, yazarken bile insana huzur veren, özgürlük tanıyan, gördüklerimizin ve tanık olduklarımızın arkasında da kocaman ve bambaşka bir dünya olduğunu fısıldayan bir kelime. Kelimeden fazlası, bir cümle. İçi dopdolu bir cümle… Sertlikleri yumuşatan, insanın kendini ifade etmesinde ve yaşama şeklinde ona alan açan, bir olay yaşanırken düşündüğümüz veya sonucunu az çok kestirdiğimiz durum dışında da ihtimallerin olabileceğini bize anlatan koskocaman bir cümle.

Geçen sabah arkadaşım Berna gönderdi başa tutturduğum fotoğrafı. Olmaz demeden çıkıvermiş kaldırım taşlarının arasından. Konuştuk üzerine, içimizdekilerle…
Neden olmasın?
Olabilir…


İlk yazımda “Ben kimim?” diye sormuştuk. Kendimizi ne kadar iyi tanırsak, özümüze inersek çevremizi, ailemizi, öğrencilerimizi de daha iyi anlamlandırmaya başlıyoruz. “Atomik Alışkanlıklar” kitabının bir bölümünde şöyle diyor James Clear:

“Yatırımcı Paul Graham’ın sözleriyle: Kimliğinizi küçük tutun. Bir kimliğe çok sıkı tutunursanız kırılganlaşırsınız. O şeyi kaybedince de kendinizi de kaybedersiniz.”

Tam da bu noktada belli bir esneklikle, özümüzü koruyarak, değişen şartlarla birlikte akan bir nehirde ilerleyebilme cesaretinde ve gayretinde olmak; sürekli değişen hayatımızla dansımızı kolaylaştıracaktır.

İnsan yumuşak ve esnek doğar,
Ölünce kaskatı ve serttir.
Bitkiler yumuşak ve bükülebilir doğar,
Ölünce kırılgan ve kurudurlar.
Yani her kim sert ve katı ise
Ölümün mürididir.
Her kim yumuşak ve uysal ise
Yaşamın mürididir.
Sert ve katı olan kırılır.
Yumuşak ve esnek olan galip gelir.
Lao Tzu

Lao Tzu’nun bu dizelerinin bendeki yansıması hücre modeli üzerinde şekillendi ve şöyle oldu:


Hücre Modeli:

Hücre Zarı (esnekliğimiz)
Yaşantılarımız, hislerimiz, değerlerimiz…

Sitoplazma
Çekirdek (özümüz)

Hücre zarı, seçici geçirgen özelliğini esnekliği sayesinde kolaylaştırıyor. Sitoplazmada olup bitenler çeşitleniyor. Tıpkı bizim gibi… Esnekliğimiz arttıkça, özümüzü koruyan yaşantılarımız, hislerimiz, değerlerimiz kırılgan olmadan sağlamlaşmaya devam ediyor. Bizi oluşturan en temel parça ile birbirimizden farklı işleyişte olmamız düşünülebilir mi?


Okulumuzda, sınıfımızda, öğrencilerimizle, meslektaşlarımızla, velilerimizle, okul çalışanlarımızla gün içinde birçok ana şahit oluyoruz. Gün sonunda bizde bıraktıkları, yaşadıklarımıza ve karşımızdakine “olabilir” kapımızı ne kadar açtığımızla sınırlı kalıyor. “An”ı yaşarken, görünenin ardında da bir hikâye olabileceğini hatırlayarak yaşarsak, hayatımız bir o kadar anlamlı, ilişkilerimiz bir o kadar sağlam oluyor.


Twin Öğretmen Topluluğu
Bu platformda paylaşıyoruz, birbirimize destek ve ilham oluyoruz, birbirimizden besleniyoruz ve bölüştükçe çoğalıyoruz. Bunu yaparken de birbirimizin “olabilirlik”lerine tanık oluyoruz. “Olabilir” dediğimiz her an, aslında birbirimizin dünyasını tanıma ve deneyimlerinden yararlanma anlamında bize alan açıyor.

Gelelim Twin bilim setlerimize… Çoğumuzun, özellikle yeni tanışanların aklında bir sürü soru:

  • Nasıl olacak?
  • Nasıl yapacağım?
  • Nerede ve ne zaman uygulayabilirim?
  • Ne yapabilirim?

İşte bu noktada “olabilir” kapımızı açtığımızda birçok şey yapılabileceğini görebiliriz. Esnekliğin tanıdığı o özgürlük alanıyla, çocuklarımızın pırıl pırıl fikirleriyle, birbirimizden aldıklarımızla, paylaştıklarımızla ve içimizden gelenlerle neler neler yapılmaz ki…


İçinde yaşadığımız toplum, yetişme tarzımız, ailemizde var olanlar bizi ister istemez bir kalıp içinde büyütüyor. Çoğu zaman farkında bile olmuyoruz duvarlarımızın. Belirli sorulara verdiğimiz kalıp cevaplar, sanki o cevabın dışında söylediklerimiz olmayacakmış gibi bizi bir yerde durduruyor. Oysaki “olabilir” dediğimiz anlar arttıkça doğaya ve yaşama olan uyumumuz da artıyor. Keskin sınırlarımız içindeki siyah beyazın arasına baktığımızda, o muazzam renk şölenini görmeye başlıyoruz.

Yazı tura attığımızda illa ikisinden biri mi gelecek?
Dik gelemez mi?
Gelebilir. Olabilir…


Ziya Selçuk hocamızın “Bölünmüş Dünya” adlı kitabından bir bölüm paylaşmak istiyorum:

“İnsan sadece sıfır-bir mantığıyla düşünseydi iletişim kuramaz, karar veremez ve hatta hayatta kalamazdı. Bulanık mantık, yaşamla birlikte hareket ediyor. Zira bulanık mantık ile yargıda bulunma/eyleme geçme için gerekli/yeterince bilgi varsa – sıfır ve bir olmasına bakmaksızın – o bilgiyi kullanarak harekete geçebiliyoruz. İnsan olarak kalıplarla, formüllerle, şekillerle değil ucu açık hikâyelerle sürdürüyoruz yaşamı. Zihinlerimiz mekanik mantık işlemcisi gibi olmaktan ziyade akışkan hikâye işlemcisi gibi çalışıyor.”

“İnsan olmak, biraz da su gibi akışkan hareket edebilmek değil mi? Sonuçta çözüm yine ördüğümüz yaşam kazağının ilk ilmeğine doğru yönelmek, kendimizi bilme çabası içinde olmak.”


Şimdi bir dakikalığına durun ve “olabilir”ler listenize neleri dahil edebileceğinizi düşünün. Bu listeyi nasıl çoğaltabilirsiniz?

Bu arada aramızda kalsın, olabilir dediğimiz şeyler bazen olmayadabilir. 😊